Ana Sayfa
     KARİKATÜR
     KOMİK HABERLER
     SPOR
     FOTO GALERİ
     AŞK GÖLÜ
     DÜNYA HABERLERİ
     MAGAZİN
     SİİRT FISTIKLARI
     OKULUMUZ
     BURÇLAR
     HAREKETLİ RESİMLER
     SİİRT İLÇELERİ
     SİİRTİN YAZARLARI
     TARİHİ ESERLER
     RESİMLİ ŞİİRLER
     İLETİŞİM
     BEŞİKTAŞIM
     HAVA DURUMU
     FIKRALAR
     BİLMECELER
     MANZARA
     AŞK RESİMLERİ
     ŞARKI SÖZLERİ
     İLGİNÇ BİLGİLER
     PEYGAMBERİMİZİN TEBLİĞİ
     SEVGİ ÇİCEKLERİ



siirt güzeli - SİİRTİN YAZARLARI


10 Eylül 2007 Pazartesi
Siirt'in Gül Yetiştiren Adamları

Türk modernleşmesi bir bakıma da ulemanın tasfiyesiyle sonuçlanmış olan veya zaten bunu hedeflemiş olan bir projedir. O yüzden modern Türkiye'de ulemanın durumunu konuşmak artık tuhaf karşılanabilecek bir durum olabilir. Çünkü geleneksel anlamda ulema yetiştiren kurumlar lağvedilmiş olduğundan ulema bu zamana ait bir sosyal kategori olmaktan çıkmıştır. Gerçi Türkiye'nin değişik bölgelerinde geleneksel silsileye uzanan bir yolla icazetlerini almış olan çevrelerinde saygın ulemadan bilinen insanlar tek tük de olsa bulunabiliyor. Bunların biyografileri okunduğunda, kendilerinin değilse bile hocalarının otuzlu, kırklı yılları geçirmelerinin, çoğunda ortak olan bir hikâyesi vardır. Bu hikâyelerin toplamından bu insanların yetişmelerinin biraz hasbe'l-kader bir durum olduğu görülür.

Oysa Siirt ve çevresinde hâlâ canlı olan bir ulema geleneği vardır. Etkinliği, yetişme tarzları, müfredatları, eğitim düzenleri itibariyle üzerinde konuşulabilecek bir toplumsal kurumdur ulema.

Tillolu İsmail Fakirullah ile öğrencisi olarak 17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın başlarında yaşamış olan ünlü Marifetname'nin müellifi Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın tarihteki en önemli temsilcilerini oluşturduğu bu ilim geleneği o günden bu yana yer yer atlattığı badirelere rağmen devam ediyor. Marifetname, içerdiği bilim alanlarıyla, konulara yaklaşımdaki özgünlük ve yaratıcılıkla tarihin bu döneminde ve bu bölgeden evrensel bilgiye nasıl bir yoğunlukta bir geçişin yaşanmış olduğunu göstermesi açısından çok ilginçtir.

Aradan geçen zamanda Güneydoğu'nun sadece gerilikle anılıyor olması gerçekten çok acıdır, ama acı olan, Güneydoğu'nun ülkenin diğer tarafları ilerlerken geri kalması değil, aksine Güneydoğu bir tarihte müthiş bir ilerleme kaydetmişken şimdi gerilemiş olması veya en azından gerilemiş olarak kaydedilmesidir. Doğrusu Siirt'in ulema geleneğine bakıldığında asıl sorunun Güneydoğu'nun ruhuna uygun bir ilim geleneğini yeterince takdir edebilecek bir bakış açısının eksikliğinden kaynaklandığı rahatlıkla fark edilebilir

Tamamen sivil bir inisiyatif ve himaye ile ayakta duran yanıyla da akademik ilgi ve merakı celp edebilecek bu ilim geleneği, geçtiğimiz hafta sonu Siirt Belediyesi'nin desteği ve Dicle Ü. hocalarının oluşturduğu Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü'nce "İbrahim Hakkı ve Siirt Uleması sempozyumu" başlığı altında masaya yatırıldı -sorunlarıyla, imkân ve eksiklikleriyle.

Daha fazla bilinen bazı büyük isimlerin yanı sıra isimleri anılan veya üzerinde özel olarak tebliğler sunulan âlimlerin şaşırtıcı çokluğu ve her birinin hikâyesi ortaya son derece ilginç bir manzara çıkarmıştır:

Siirt'teki ilim ve medrese geleneğinin tarihe meydan okuyan direnişi ve kendi içindeki müthiş çeşitlenişi hem bölge için hem de genelde Türkiye için müthiş imkânlar barındırıyor. Hiç mübalağa etmiyorum, böyle bir zenginlik Avrupa'nın veya Amerika'nın herhangi bir yanında olsa bir şekilde modern üniversite sistemine entegre edilmesinin ve alternatif açılımlar sağlamanın bir yolu olarak mutlaka değerlendirilirdi. Oysa maalesef tamamen gönüllü bir eğitim yolu olarak ayakta duran bu sistemin hiçbir resmi veya dünyevi karşılığı yok. Burada yetişenlerin halk nezdinde muteber bir yere sahip olmaları bile çok uzun ve zahmetli bir yolun sonunda oluyor.

Gül Yetiştiren Adam, Rasim Özdenören'in Cumhuriyet dönemi ulemasının dramını anlatan ama sonu umut veren bir mesajla biten romanının adıdır. Romanda özellikle harf inkılâbından sonra devre dışı kalan, dışarıya hâkim olan dünyayla iletişim dilini yitiren ulemanın gül yetiştirmek suretiyle dünyaya ve gelecek nesillere tutunma çabası harika bir dille resmediliyor. Romanın bir yerinde devreye giren çocuk, ulemanın geçmişten aldığını gelecek nesillere aktarmasının tek yoludur.

Cumhuriyet döneminde ulemanın gül ve çocuk yetiştirmek üzere girdiği zahmetler Türkiye'nin her tarafında bu tür hikâyeler ortaya koymuştur. Siirt uleması da o badireden gül yetiştiren adamlarıyla geçmiş. Özellikle Molla Abdülhakim'in Halenze (bugünkü ismiyle Bağtepe) köyü sakinlerinin desteğiyle yıllarca münzevi olarak yürüttüğü eğitim sonradan Siirt Ulemasının bugüne bu şekliyle hayatta kalmasında büyük bir rol oynamıştır.

Bu rol bu ilim geleneğinin bugünkü bazı sorunlarının da kaynağını oluşturuyor. En önemli sorun bu ilim geleneğinin yaşanan hayatla ilgisinin azlığı, kendi yöntemlerinde ısrar ederken günümüzün sorunlarına cevap verebilecek şekilde kendini yenilemekte zorlanmasıdır. Zor zamanlarda bile üzerine titrenilerek gözleri gibi korudukları bu usullere tutunmada kazanılan alışkanlıklar, sonuçta hayat nereye doğru akarsa aksın, bu hayata karşı, kendi dünyasını, kendi zamanını ve kendi sorunlarını merkeze alan bir kayıtsızlık ortaya koyuyor.

Kültür belediyeciliğinin önemini kavramış, sınırlı imkânlarıyla bu tarz belediyeciliğin hakkını vermeye çalışan ve sempozyumun bütün oturumlarını dikkatle izleyen Belediye Başkanı Mervan Gül ve bu organizasyonda emeği geçen herkes Siirt'teki bu gizli hazinelerin inkişafına katkıda bulundukları için tebriki fazlasıyla hak ediyorlar.

Siirtten Türkiye ve Dünyaya Kimler Geldi!

Öğretmen Aydın, şoför İbrahim Çavuş, Latife hanımın nkahında Hulki Aydın, Atatürkün dostları Abdülkerim efendi, Kadri bey, Sabahattin Kurt, Fahri Aral, Aksoy, Turhan, Vural, Öngen, Arıkan, Atalay, DR Hulkiye Turgay, Prof. Dr. Özekinci, Kayra, Bayhan..

Mücadele - Siirt

22 Ekim 2005, Cumartesi

Hepinizi insanlığın atası bir Siirtli olarak selamlıyorum. Çünkü Arkeolog Prof. Dr. Halet Çambel bir araştırmasında dünyanın en eski insan Fosilinin Botan Vadisinde bulunduğunu yazar. Öyleyse insanlık bu yöreden türemiş ve çoğalmıştır.

Şehrimizin yedi asırlık bir mazisi yardır. Yunanlı Yazar Ksenop'un Onbinlerin Dönüşü' de anlattığı yer ve Yunanlı Komutanın konakladığı alan Siirt'in Bağgöze (Lodi) ovasıdır.

Sekiz yıl önce Amerika Birleşik Devletleri'nde, New York'ta Metropolitan Müzesinde köklerimizi ararken, Arapça'mızın İspanyadan kaynaklandığını, Endülüs Emevilerinden ve Tarık Bin Ziyad'ın torunları olduğumuzun ipuçlarını bulmuştum.

Bu çalışmam sürüyor. Olanak bulduğumda Paris'teki Fransız Millî Kütüphanesi'ndeki Siirt'le ilgili el yazması esen inceleyip gerçeğe yaklaşacağımı umuyorum.

Siirt'in tarihi geçmişi çok zengin ve önemli olaylarla doludur. Bütün bunları bugün satışa hazır olan Bekir Sami Seçkin'in "Başlangıçtan Bugüne Siirt Tarihi" kitabında bulacağınızı müjdeliyorum.

(...)

Her biri ayrı bir kıymet olan günümüzdeki değerleri görüp iftihar etmemek mümkün mü? Ama şimdi daha iyi anlıyorum ki biz Siirtliler kendimize çok haksızlık ediyoruz. Bir yerli atasözümüzde ironik bir şekilde ifade edildiği gibi "Keçe male kore" "bintil beyt ayne iye avra" yani "Evin kızının gözü kördür". Biz, kendimizi göremiyoruz.

Oysa Siirtli kızlar güzel, delikanlılar yakışıklıdır, insanı mert çalışkan ve yurtseverdir. Aziz Cumhuriyetimizin temelinde harcı vardır. Atatürk'e her dönemde yardımcı ve destek olmuştur. Bürokrasinin tepelerinde her zaman Siirtliler var ola gelmiştir.

Erzurum Kongresi'nde Mustafa Kemal'in yanında Siirtli öğretmen Cemil Aydın vardır. İstiklal Savaşı'nda şoförü İbrahim Çavuştu. Büyük Taarruzda Mustafa Kemal'in yanında bulunan altı kişiden biri olan Mahmut Nedim Soydan da Siirtliydi. Latife Hanım nikahında yine bir Siirtli olan Halil Hulki Aydın vardı.

Atatürk'ün Siirtli dostları arasında son Nakilbuleşraf, Veysel Karani Türbedarı olan Seyit Abdulkerim Efendi (Nakipoğlu)'nun kendisine küheylan atını hediye ettiğini çok yakından biliyoruz.

Seyyit Abdulkerim Efendi Siirt'teki Müdaafa-i Hukuk cemiyetini, Halil Hulki Aydın, Müftü Ömer Atalay, Belediye Başkanı Hamit, Hazma Hilmi ve Bekir Sıtkı ile kurmuş daha sonra kuruculara Garzan Banka Müdürü Haydar Efendi (Kılıççıoğlu), Cemil Aydın, Şebap Özel, Muhammed Fahri Fırat, Yahya Hikmet Yavuz ve Bilal Evin (Yalım) katılmıştır.

Bu heyet İzmir'in işgalini telgraflarla protesto etmiş ve Türkiye'deki ilk mitingi Siirt'te gerçekleştirmişlerdir.

Sonra Cumhuriyet kurulup, TBMM açıldığında en demokratik muhalefeti yapan ve zamanın dalkavuklarına "Tabasbusu kelbiye" diyerek kınayan yine bir Siirt Milletvekili Kadri Bey (Oktay)dı. En yakışıklı Milletvekili seçildiğini biliyor muydunuz?

Ve yakın tarihteki devrimciler Mahir Çayan'la Kızıldere'de el ele olan Sabahattin Kurt ve 6. Filoyu denize döken yiğitlerden Fahri Aral da Siirtliydi, Erdoğan Tatlav da.

Türkiye Komünizmle Mücadele Demeği'ni kuran ve Genel Başkanlığını yapan Orhan Aksoy da Eruh'un Kiver köyündendi.

İnönü döneminde Paşanın en yakınında olan Milletvekillerinin üç Siirtli M. Emin Kılıççıoğlu, Lütfü Yavuz ve Sabri Çeliktuğ olduğunu biliyor muydunuz?

İcraatlarıyla Siirt'e damgalarını vuran en sevilen Belediye Başkanları rahmetli Hayrettin Özgen ile Edip Turhan farklı partilerde ezeli rakip bilinmelerine karşılık Diyarbakır'da liseyi aynı sınıfta okuyup aynı evi ve odayı paylaşan candan birer dost olduklarını biliyor muydunuz?

Ardından Bayar dönemi, Adnan Menderes'in ekonomik Danışmanı Prof. Memduh Yaşa, Sanayi Danışmanı da Baki Erden idi. Sonra hemşehrilerimizin Bakanlık çağı açıldı.

Mehmet Nebil Oktay ile başlayıp Münir Rauf Güney'le süren A. Talip Özdemir ile pekişen gayretli ve azimli Devlet Bakanı Prof. Dr. M. Salih Yıldırım, Oktay Vural ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'le noktalanmış bulunuyor.

Başbakanımız Dış İlişkiler Danışmanı İstanbul Milletvekili Egemen Bağış'ın Siirtliliğini ve parlak geleceğini unutmayınız.

Bu bayrağın yakında yeni burçlarda görülmesi en halisane dileğimdir. Çünkü siyasi birikimleri Zeki Çeliker'i Türk Parlamenterler Birliği Başkanlığı'na taşımıştır.

Misbah Ongan ve Sururi Baykal'ın parti sözcülüğünü, Erdal Koyuncu'nun Genel Saymanlığını unutmuyoruz. A. Rezak Ceylan, İdris Arıkan ve Nizamettin. Sevgili'ye rahmetler diliyorum.

Politikada bu denli etkili Siirtliler yargıda da hepimizin göğsünü kabartıyor.

Yargıtay'da Daire Başkanı olmuş Edip Şimşek ve Siret Atalay'ı İdare Mahkemesi'nde Hayrettin Özdemir, Hukukçuları Fahri Batur, Tuncay Atakan, Orhan Yardım, Hamit Şakir Saraçoğlu ve Haluk Emrağ tamamlıyor. Ve en son Yargıtay Üyesi olan ilk hemşehrimiz Taci Bayhan.

Valilerimiz Münir Raif Güney, Saffet Arıkan Badük ile sınıf arkadaşım Şefik Kalkan, Hikmet Tan ve onlarca Kaymakamdan Nihat Nalbant, Aydın Akkor ve İzzettin Sevgili.

Tarihçimiz Şirvanlı Prof. Dr. Hamza Eroğlu ve başlangıçtan günümüze Siirt tarihini bu şehre armağan eden Bekir Sami Seçkin.

Hekimlerimiz ilk kadın doktorumuz Dr. Hulkiye Turgay, Veli Doktor Vehip Arıkan, Dr. Mustafa Özekinci ve önemli bir Politikacı olan Dr. Veysi Oran.

Amerika'da Dr. Kutlu Oktay, Türkiye'de Prof. Dr. Ümit Özekinci, Prof. Dr. Tahsin Yaşar ve dört tabip kardeşlerini, Dr. Ümit Nurettin Özak, Prof. Dr. Bingür Sönmez, Prof. Dr. Ali Ceylan Erden, Otomasyonda Prof. Dr. Yusuf Çelik, Gıda Mühendisliğinde Prof. Dr. Ali Rıza Tekin, Eğitimde Daire Başkanları Nezir Kahraman ve Sadettin Sabaz, Sağlık Yönetiminde Veysi Kubba.

Ya Paşalarımız Fuat Yılmaz, Erşan Kayra, Murat Bayram, Galip Mendi;

Bu isimlere son katılan Sadi Öner Kurmay sınıfı dışından paşa olan tek isim olması her Siirtlinin övüneceği bir husus değil mi?

Ve Genel Müdürlerimiz Kemal Işık, Taci Bayhan, Mithat Yümlü, Abdullah Bağış, Suat Yüksek, Faysal Geyik, İlhan Orhan, Orhan Büyükbay, Feyzullah Toprak ve Yener Cander.

Banka sahipleri ve yöneticileri İş Bankası kurucusu Mahmut Saydan, Prof. Dr. Sait Kemal Mimaroğlu, Nezir Bakır, Bedri Sayın, Vasfi Amcaoğlu, Tayran Demir, ilk Fabrikatör Sanayicimiz Celal Aral.

İlaç, Seramik ve Dokuma Sanayiinde Ethem Sancak, Süleyman Pamukçu, Suat Kayhan ve Türkiye'nin sermaye uzmanlarından Şaban Erdikler. Turizmde Haşim Öztanık, İhracatta Nihat Yüksek, Mali müşavirlikten Adnan Geyik, İnşaatta Namık Ögetürk, Yusuf Özgöncü, Güven Kuzu, Yılmaz Helvacıoğlu, Cumhur Alp, Görgin Yeşilbaş, Necdet Ekinci.

Edebiyat-Sanat-Müzikte Devlet Orkestrası Şefi Devlet Sanatçısı Hikmet Şimşek, Gazeteci Fuat Yazgan, Şair-i Azam Hilmi Yavuz, ilahiyatçı Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Romancı Sururi Baykal, Öykücü Tecelli Sırmai, Ressam Aydın Bilgin, Tarihçi Sami Seçkin, Heykeltıraş Ahmet Yavuz, Edebiyat Eleştirmeni M. Nuri Yardım, Yılmaz Güney'in can yoldaşı Fuat Çelik, Tiyatro Sanatçısı, dizi Oyuncusu Ferit Yüksek, Evrensel Sanatçımız Sertap Erener ve diğer Sahne Sanatçıları Sibel Can, Gülben Ergen, Hazal. Emirkan, Hakan Altun ve Çahhor da Siirtlidir.

Güney Doğu'nun ilk bando şefi Rıfat Bakır en aziz hemşehrilerimizdendir. Ama Sabo Tete'yi ve Tefi'ni unutamayız ve Karayılanımız davulcu Kabadayi'yı.

Siirt'i birinci lige çıkaran Fadıl Akgündüz, UEFA Merkez Hakim Komitesi Başkanı Bülent Yavuz, Sporda Milli Formayı giymiş Misbah Ongan, Avrupa sahalarında bile top koşturan Benhur ve son Millimiz Hasan Özer iftiharlarımızda.

Diyarbakır Spor Başkanı Adnan Öktüren ile Tufan Öktüren de Spor yönetiminde Siirtli son iftiharımızdır. Güreş, Taekvvando ve Karatede sayısız değerimizi de unutmuyoruz.

Pratik zeka ve dehalarıyla Doğu ve Güneydoğuda ilk ampulü yakanlar motorcu Ethem ve Vahit Ustaların ilk hesap makinesini bulduklarını bilip yaratıcılığımızı kanıtlamışlardır.

Türkiye'nin ilk sosyalistinin ve en büyük yayın evlerinden bîrinin sahibi olan Enver Aytekin'in entelektüel yaşamını biliyor muydunuz?

Diplomaside de zirvedeyiz. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletlerde ülkemizi yine Siirt'i temsil ediyor. Büyükelçi Volkan Vural ile Lahey Adalet Divanında Mehmet Güney'imiz var.

Peki televizyonumuzun yüz akı milli iftiharımız Coşkun Aral ve Erkan Tan'ı ve radyocu M. Fatih Yılmaz'ı ve yıldönümlerinde yarıştığımız Batman Gazetesi Sahibi Nizamettin Izgi, Köşe Yazarı M. Hüseyin Bilgin, Halka ve Olaylara Tercüman Yazı işleri Müdürü Aydın Candabakoğlu'nu müsaadenizle alnından öpeyim.

Sakın manevi değerlerimizi unuttuğumu sanmayın. Temiz toplumun simgesi yamalı cübbesini gördünüz mü Fakirullah Hazretlerinin? Ya gözlere ışık saçan Veysel Karani'yi.

Türkiye'nin ilk Astronomi Alimi İbrahim Hakkı'yı, Hallacı Mansur gibi "Gözümün gözü" diyen Sultan Memduh'un 50 bin beyitli k divanından haberdar mısınız?

İlim deryası Şeyh-ul Hazini, 1960 yılında bana insanlık aya gidecek ve yetinmeyip Mars'a ulaşacaktır diyen çağımızın müspet din bilgini Şeyh Celaleddin Hazretlerini bütün azizlerimizle birlikte rahmetle anıyorum.

Bütün güzelliklere günün modası babalara da değinmeden geçemeyeceğim. Çünkü bu alanda müşfik ve hamiyetse ver babalığın kurucuları da Siirtlidirler.

Hüsoların, Arap Nasrilerin, Çilli Burhanların kulaklardan silinmeyen erkekçe naraların günümüzde de torunları vakarla haykırıyorlar.

Hele hele Cingöz Recai'nin gerçekte Necmo Reğde olduğunu bilseniz zekamızın ölçüsünü anlardınız. İşte bende bütün bu güzellikleri yaratan ve toprağından fabrika fışkırmasa da haza insan fışkıran Siirtlileri sevdiğimi haykırmaya müsaade edin. (CK/BA)

* Cumhur Kılıççıoğlu'nun Siirt Berlediyesi'nin 2. Kültüe Sanat ve Tillo Bilim Şenliği'nde "80 yıllık Cumhuriyetin Siirt'te yetiştirdiği değerler konuşması metnidir. Kurşun sıkılan hayallerin ötesinde SİİRT

Dün yine Paris'teydim. Bir ay önce gerçekleştirdiğimiz projenin takipçisi olacağımızı söylemiştim. Paris Café'nin ve Paris'in ziyaretçisi giderek artıyor. Gerek kahve gerek dünyanın en güzel resimlerinden biriyle süslenmiş tuvalet,

yoldan geçen insanların ilgisini çekiyor.

Bölgeye yapmış olduğum gezinin bir başka nedeni daha vardı. Siirt Genç İşadamları Derneği tarafından bana, dolayısıyla Haberci'ye verilen 'Yılın En İyi Televizyon Programcısı' ödülünü almak. Tercüman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Aydın Candabakoğlu ve Türkiye'nin dünya çapındaki işadamı Ethem Sancak ve ben, ödül plaketlerimizi tıpkı bizim gibi Siirtliler'in beklentilerini karşılama sözü veren Başbakan Erdoğan'ın elinden aldık.

Kimliğini yeniden kazanan kent : Siirt

Bu arada SİGİAD Başkanı Kadir Demirhan tarafından düzenlenen ve gazeteci Aydın Candabakoğlu'nun yönettiği panelde, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin sosyo-ekonomik kalkınmasında özel sektör yatırımlarının önemi de tartışıldı. Bölgeyi gezip görerek tanıyan bir gazeteci olarak benim de söz aldığım bu panelde, konuşmacılar arasında AKP Siirt milletvekilleri Öner Gülyeşil ve Öner Ergenç'in yanı sıra Gaziantepli işadamı Türk Genç İşadamları Vakfı Başkanı Erhan Özmen vardı. Panelin en ilginç konuşmasını yapan ve bu yıl Türkiye vergi rekortmenleri arasında yer alan Hedef Alliance Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, sermayesinin yarısını yatırım amacıyla Siirt'e harcamaya hazır olduğunu belirtti. Ancak, bu yatırımların geçmişte bölgede harcananlar gibi plansız programsız değil, dünya ve Türkiye gerçekleri göz önüne alınarak, ciddi araştırmalar sonucu yapılması gerektiği söyledi. Sancak'ın verdiği mesajlardan bazıları, benim de yıllardan beri hayalini kurduğum ve belgeselini yapmayı düşündüğüm konulardı.

Medeniyetin başladığı topraklar

Coğrafyamızın dünya tarihindeki önemini aktaracak, Nuh'un tufanı ile başlayan medeniyetin başlangıcı olan bu toprakları tanıtacak turizm amaçlı yatırımlar ve gelecek yılların dünyasında en önemli değer olacak organik tarım ve petrolden daha kıymetli konuma gelen su kaynaklarımızın değerlendirilmesi üzerineydi. Ethem Sancak, Siirt'in geleceğine ilişkin yatırımların projelendirilmesi için girişimde bulunacağını ve bunu üstleneceğini söyledi. Bırakın sadece Siirt'i, Güneydoğuyu ve Türkiye'yi ekonomik olarak canlandıracak ve geçtiğimiz yılların en büyük projelerinden biri olan GAP'ı 'gerçek' değerine kavuşturacak bu girişime her şekilde destek vermeye hazırım.




Saygıyla yakılan Ormanlar

Şile'den ileride, henüz yeşilin bozulmadığı dokularda yol alırken, 10 dakika aralıklarla bir köyden geçersiniz. Bu köylerden her geçişimde kimliğini kaybetmemiş çamur evlerin yanı başında, sonradan görme yazlıkçılara imrenerek yapılmış kırmızı tuğla yığınları içimi sızlatır. Hele bir de köy denize yakınsa. İşte o zaman sıra sıra kooperatiflerle karşılaşırsınız, aralarında nefes almaya çalışan yüz yıllık ağaçlar.

Bir gün Şile'den dönüyordum. Yolun kenarında bir adam. Nasırlı sol elinin işaret parmağıyla orta parmağının arasında, iyice ezdiği sigarası. Beni görür görmez el salladı ve durmamı işaret etti. Bu arada, sol elinde parmakları arasında iyice ezdiği sigarasından, var gücüyle son bir nefes çekti. Neredeyse kulaklarından taşacak dumanla uyuşmuş beyni, suratında garip bir zevk ifadesi ve hemen ardından hızlıca savurduğu dibine yakın izmariti. Ne yapacağımı şaşırmıştım. Arabayı durdurmuş, adamın tezahüratlarına aldırmadan, sinirli bir şekilde ormana doğru savurduğu izmaritini aramaya koyulmuştum. Hareketime iyice şaşıran adam, benden beklediği sıcaklığı bulamamış, sinirden köpürmeme bir anlam vermeye çalışıyordu. Ağzımın kenarından savurduğum birkaç sözle bir şeyler anlatmaya çalışmış, adamın bana duyduğu saygı nedeniyle izmaritini fırlattığını öğrenince çıldırma noktasına gelmiştim. İşte böyleydi(k). Bu yüzden yanıyor(du) ormanlarımız. Maaşının yarısını sigaraya harcayan ya da hafta sonu pikniklerinde rakı eşliğinde mangal sefası yapan insanlar yüzünden. Saygıda kusur etmemek için ya da arabasını kirletmemek için savrulan izmaritler, piknik sonrası etrafı temizlemek için bıraktıkları çöpler üzerine dökülen mangal kömürleri ve sonra da kaybolan yüzlerce yıllık ağaçlar, ölen hayvanlar... Yine de üzülmeyelim. Avrupa'da bizdekinden daha fazla orman yangını oluyormuş. Hem artık ruhsal dengesizlik yaşayanlarla akli dengesi bozuk olanlar ormanlık alanlara da alınmayacakmış. Arabasından izmaritini fırlatanla, yol kenarlarında piknik yapıp, orman kenarlarını çer çöp içinde bırakanlar da bu gruba dahil mi acaba?
                                       ULU CAMİ                                                            Bursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir. Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 yıllarında inşa ettirmiştir. Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür. Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır. Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır. Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir. Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür.
Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir. 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır. Sanatkarı Mehmed bin Abdülaziz Dakıva'dır.
Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır. Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir. Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır. Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır. Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır. Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır.
Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir. Kapıların ikisi yenidir. Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır.
Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır. Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır. Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır.
Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır. Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur. Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır.
Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar                

Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol